23 Aralık 2008 Salı

Melâmet Hırkası


Ref oldu hicâb-ı şâhid-i raz
Aşk oldu melâmet ile demsaz

"Sır gelininin duvağı açılınca aşk ile kınanmışlık birbirleriyle aynı dili konuştu
" demeye getiriyor.

Ben aşık oldum, biliyorum insanların kınayışlarını. Hiçbir din yasaklamamış aşkı, hiç bir bilge yahut öğreti de. Ama biz kendimize yasaklamışız nedense. Hıristiyanlık tarihi aşkın yüz karasıyla çalkalandı asırlarca, aşık oldu diye engizisyonlarda yargıladı insanları, içlerindeki şeytandan arındırmak için ruhları yaktı. Müslümanlar da ayıp saydılar aşkı ve hâlâ ayıplıyorlar âşıklarını. Onlar için varsa yoksa "mecâzi aşk". İki kalbin, hadi diyelim iki bedenin birbirini sevmesinde ne kötülük olabilir sence? En akıllıları hep mecâz aşkı, hep Tanrı'ya olan aşkı övdüler yüzyıllarca. Şairleri de zaman zaman buna çanak tuttular üstelik. Şimdi İstanbul'da aşktan bahseden herkes minareyi çalmışcasına mistik bir kılıf hazırlıyor. Aşka medhiyeler düzenleyen şairler alkışlanırkeni bizzat aşık olanlar ayıplanıyor.

İşte bu yüzden aşk ile melâmet (kınanmışlık) eski bir şark töresidir. Buna göre âşık, önce aklından kurtulmalı ve gönlünü ön plana çıkarmalıdır. Akıl henüz insana hükmederken aşkta yücelmenin yolları kapalı durur. çünkü akıl insana dünya ilgilerini, sevgili dışındaki varlıklarla ilişkileri ve onları önemsemeyi telkin eder. Oysa âşık, sevgiliden başka en ufak bir şeyi önemsediği zaman gerçek aşka eremez. Sufiler bu yüzden önce nefslerini öldürürler, âşıklar da akıllarını.

Aklın ve nefsin ölmesi için de âşığın ayıplanması gerekir. Çünkü insan egosuna en ağır gelen şey kınanmaktır. Melâmîler sırf bu yüzden, yani egolarından kurtulmak için kınanmayı isterler. İnsanların onları kınayacakları biçimde davranmaları da, kınanacak giysilerle dolaşmaları da bu yüzdendir. İnsanlar onları kınayarak kendilerinden uzaklaştırıp çevrelerinden kovdukça onlar yalnızlarını Tanrı ile paylaşırlar; yani seven; gerçek sevgiliye yönelir. Tıpkı bunun gibi, âşıklar da aşka yeteneği bulunmayanlar tarafından kınanırlar.


Âşıkların akıl dışı hareketler yapmaları, aşk yüzünden çılgına dönmeleri, akıllarıyla değilde duygularıyla hareket etmeleri, tavırlarındaki değişim v.s. insanlar tarafından kınanmalarına yol açan. Tıpkı bu öyküdeki Kays (Mecnûn) gibi. Hani Leyla'ya âşık olunca deliriyor ya! O delirince halk onu dışlıyor da hani o da çöllere kaçıp gidiyor, bir dağ delisi gibi yaşıyor ya! Onu ayıplardıkları için Leylâ'ya âşık olunca deliriyor ya! O delirince halk onu dışlıyor da hani o da çöllere kaçıp gidiyor, bir dağ delisi gibi yaşıyor ya! Onu ayıpladıkları için Leylâ'yı vermiyorlar ya hani! İşte böyle bir melâmet. Kınanarak yüksek derecelere ermek. Öyle ki, Kays da delirerek yüce makamlara erişti. Onunkisi öyle bir delilik idi ki; binlerce akla bedel gösterildi.



(İskender PAL A - İstanbul'da Aşk Babil'de Ölüm kitabından Sayfa:116-117)

Gemide


"bi memleket gibidir gemi...herşey düzenli ve kontrol altında olmalıdır, kaidelere uyulmalıdır, kanunlara, nizamlara... ben de bu memleketin baş şeyi gibiyim, başbakanı gibiyim mesala. herşey benden sorulur!?.. denize çıktım mıydı, bu küçücük gemi bi memleket oluverir. aslında bi başbakandan daha çok görevim var, çünkü onun adamları var, bakanları var, falanı var filanı var, benim yok!?.. bu gemide güvenlik de, egitim de, sağlık da, eğlence de benden sorulur. kamil de başbakan'ın en kıyak yardımcısı...siz de vatandaş... aynı zamanda memur gibisiniz... bu yüzden çok kıyak, çok disiplinli ve çakı gibi olmalıyız!... sürekli kendimizi ve birbirimizi kollamaliyiz!"

4 Aralık 2008 Perşembe

Polonya' da, trafik kazalarını önlemek için
başlatılan kampanya kapsamında
bu vtr gösteriliyormuş tüm kanallarda....