3 Temmuz 2009 Cuma

İçimizdeki Işıltı

Havaifişek!!! Kazanılan bir savaşın mutlu çığırtkanlığı gibi. Ya da bir kazanımın.Nihayettir bence havaifişek.Patlar da patlar, ne kadar çok patlarsa o kadar büyülenirler insanlar o ândan. Unutulmazlaştırır havaifişek ânları, akşamları, geceleri, sonları...Süslenmiş insanlar, gözleri ferli, saçları ışıltılı, duruşlarında bile mutluluk ve heyecan var belli.

Bir de havaifişekleri altından değil de uzaktan seyreden insanlar var, madalyonun öteki yüzü gibi gerçek. Onlarla havaifişeklerin altında olanlar arasındaki sızım sızım akan derin hüzün çok düşündürüyor beni. Ben de havaifişeklerin ışıltılarını uzaktan izleyen insanlardan biri olarak ve henüz altında olmanın mutluluğuna ve heyecanına nail olmamışken yazıyorum bunları.
O izlediklerim hep başkalarının havaifişekleriydi. Ve herkes günün birinde (olursa) kendi havaifişeklerinin altındaki kendi nihayi sonlarını hâyâl eder, ben de öyle. İnsanların içinde; zengin olmak gibi, huzura kavuşmak gibi, başarılı olmak gibi, çok istediği bir şeyin gerçekleşmesi gibi bir şey bu havaifişek. Derin bir mutluluk.

Bir insanın gözleri hiç bir zaman kendi için patlayan havaifişeklere bakarken olduğu gibi ışıldamaz.

Belki büyük bir mücadelenin sonucudur bu patlayan ışıklar, belki uzun bir sabrın, belki tesadüflerin sonucudur, belki olmaması gereken bir durumun...Ve yeni bir hayatın başlangıcıdır artık bu patlayan ışıklar; belki büyük sorumlulukların, belki ezelî huzurun, belki kötü bir kaderin, belki yarını olmayan bir zamanın..Bir şeyin başlangıcı ve sonucu olmasından daha önemli olan bir hâyâlin, bir mutluluğun gerçekleşmesidir.

Havaifişeklerin patladığı gece, ona bakan bütün insanların yüzlerini rengarenk parlattığı gece, geceye diğer gecelerden farklı olduğunu hissettirdiği gece, işte o gece; o güne kadar hiç olmamıştı.
"Bu gece oldu" diye geçirdi içinden kadın. Mutluluktan içindeki ses bile titriyordu. Adamın havaifişekten beyaza kesmiş gözlerine baktı, daldı. Adamın gözbebekleri içindeki ışıltılardan seyrediyordu mutluluğunu. Adam da kadının ona baktığını anladığında çevirdi başını ve dikti gözlerini kadının gözlerine. İkisinin de gözlerinde havaifişeklerden kalma ışıltılar duruyordu hâlâ. Gürültüden birbirlerini duyamayacaklarını bildiklerinden sadece gülümsüyorlardı ve belki de sarılsalar ağlayacaklardı. Yine haklı çıktı E.Cansever cümlesinde: "Ân ki" demişti büyük usta, "fıskıyesidir sonsuzluğun". Ve kadın bu havaifişeklerin ne zamandan beri patladığını artık hesaplayamıyordu zihninde. Ona gerçekten çok uzun gelmişti, sonsuz gibi. Ve adam da hayretle bunu düşünüyordu kadının da bunu düşündüğünden habersiz ama aynı ânda. Zaten hep böyle olmamışmıydı bugüne kadar.
Son havaifişeğin hangisi olduğunu kimse bilemedi. Herkes "bu son" diye geçiyordu içinden ama ardından biri daha patlıyordu. Hatta öyle büyük bir tane patladıki, herkes sessiz bir işbirliği içinde "işte son" diye düşündü ama onun ardından da küçük renkli patlamalar oldu. Ama kimse düşündüklerinin son olmadığından konuşmadı o gece ve kimse önemsemedi daha sonra. Herkes mutluydu, heyecanlıydı. Herkes gecede havaifişeklerin saçtığı ışıklar gibiydi. Herkes parlıyordu.

Uzaklardan çok uzaklardan bunu izleyen sevimli, umutlu, meraklı genç hanım; sesiyle görüntüsünün neden birbirini tutmadığını düşündü istemsiz. Havaifişeğin gümbürtüsü patlamasından, ışıklarını saçmasından hemen sonra geliyordu ve bu görüntüyü daha yakından izleyenlere verdiği kadar keyif vermiyordu genç kıza. Her insan gibi kendi için patlayacak olan havaifişeklerin hâyâline ve onlar patlamazdan önce neler neler olabileceğinin ve olması gerektiğinin hâyâline daldı.
Kalbinde, o havaifişekleri en yakından izleyeceği insana duyacağı aşkı hissetti bir ânda. Aşkla uyudu o gece..Mutlu uyudu, gülümseyerek...