27 Ocak 2021 Çarşamba

Size Taylan'la nasıl tanıştığımı anlatmış mıydım? (Ezgi Çay ocağı - İkinci Versiyon)

Ne zamandır Ankara’daki zamanlarım geliyor aklıma. Taylan’la ezgi çay ocağında tanıştığımız gün… Ezgi’nin arka kısmında üç dört basamak merdivenle inilen bir alan vardı. Taylan ne zamandır orada oturuyordu bilmiyorum, kalabalıktı. Benim elimde sazım vardı, hatırladığım kadarıyla birkaç türkü çalıp söylemiştik oradakilerle. Sonra Taylan elini bağlamaya uzatıp “bakabilir miyim?” dedi. O zaman gördüm O’nu, uzun saçlı, küpeli, siyah bir tişört vardı üzerinde. O zamanlar Ezgi’ye daha çok solcu gençler takılırlardı. Kendini anarşist olarak tanımlayan da vardı, metalci olarak da, türkü sevenler de çoktu, Düş Sokağı Sakinleri, Ezginin Günlüğü de çalardı, Grup Kızılırmak, Grup Yorum da çalardı Ezgi’de, Nirvana da, Bob Marley de, Metalica da… Çoğu üniversiteliydi takılanların, kitap okuyan birileri mutlaka vardı hep, ciddi ciddi sosyalizm, komünizm tartışanlar olurdu, saatler süren satranç karşılaşmaları olurdu ama fonda hep atılan tavla zarları da eksik olmazdı hiç. Turgay Abi’yi hatırlıyorum, Ezgi’yi işleten iki kardeşten biriydi. Pos bir bıyığı vardı Turgay abinin. Eski solcu dediğimiz abilerdendi. Ezgi Çay Ocağı, Konur sokaktaydı. Kitap okuyan kadın heykelinde basın açıklamaları, gösteriler yapılırdı hep. O gösterilere polis müdahalesi olduğunda Ezgi’ye kaçanlar olurdu. Böyle zamanlarda birkaç kez Turgay Abi’nin elinde sopa görmüşlüğüm var. Göstericiler kaçışırken kapıya çıkar gelenleri korurcasına etrafa bakardı elinde sopayla. Birkez de işportacılar arasında bir kavga çıkmıştı. O zaman da gitti Turgay Abi elinde sopayla. İşportacılar arasında da genelde Ezgi’ye takılanlar vardı. O zamanlar korsan filmlerin en zirve zamanlarıydı. Korsan kitap satanlar, kolye, küpe, bileklik satanlar vardı Konur’da, Yüksel Caddesi’nde. Simaen tanışırdık çoğuyla, göz ucuyla selamlaşırdık geçerken. 

Genelde öğlene doğru giderdim Ezgi’ye. Sırtımda sazımla hemen her gün mutlaka uğrardım. İşte öyle bir gündü yine o gün, Taylan’la tanıştığım gün. Soğuk günlerde Ezgi’ye gelenler kapıyı açıp içerinin sıcağını hissedince istemsiz gülümserlerdi montlarını berelerini çıkarırken. Herkesin mutlaka selam verip yanına oturacağı biri olurdu. Hiç kimse yoksa Turgay Abi ya da kardeşi vardı. “Turgay Abi selam, bi çay alayım abi” der, hemen bir tabure bulup otururdu insanlar. Ortası hasır ipten tahta tabureler vardı Ezgi’de, çoğunun da ortası çökmüş olurdu. 

O gün, içerinin sıcağını hatırlıyorum. Belki de Ezgi’nin en güzel zamanlarıydı. Biz saz çalmaya başladığımızda müziğin sesi kapanırdı, biz biraz ara versek çalmaya yine duyardık müziği. Hiç konuşulmamış, hiç talep arz olmamış sessiz bir anlaşma gibiydi bu; orada birileri bir şeyler çaldığında müziğin sesinin kesilmesi. 

Taylan, elini uzatıp “bakabilir miyim” diyerek sazımı istediğinde bu metalci ya da rockçı tipli birinin saz çalabilecek olması o an beni gerçekten çok şaşırtmıştı. Bir an için sanırım gitar çalıyor ve sazı da şimdi gitardan aşina hareketlerle çalmaya çalışacak, anlamlı ezgiler çıkaracak, saz üzerinde gitar tutuşuyla akor arayacak, bulamayacak ve biz bir gitarcının eline ilk defa sazı eline almış gibi bir uğraş içinde birkaç ezgiye ve akor arayışına şaşıracaktık. Ama hiç öyle olmadı. Taylan sazı aldı ve ben, aynı benim gibi çocukluğundan beri çaldığını düşündüm o an. Tekrar biri saz çalmaya ve akabinde söylemeye başladığında ortamda çalan müzik sustu birden. Sazın yakınında oturanlar sessizce dinlemeye başladılar. Yanlış hatırlamıyorsam Taylan ya Tutam Yar Elinden türküsünü ya da Ezeli türküsünü söylemişti ilk. Yanlış da hatırlıyor olabilirim. Sazı iyi çalışıyordu ve sesi saz çalışından da iyiydi. Türküyü söylemeye başladığında kafe daha da sessizleşmişti. O gün tanışmıştık Taylan’la.