Genelde öğlene doğru giderdim Ezgi’ye. Sırtımda sazımla hemen her gün mutlaka uğrardım. İşte öyle bir gündü yine o gün, Taylan’la tanıştığım gün. Soğuk günlerde Ezgi’ye gelenler kapıyı açıp içerinin sıcağını hissedince istemsiz gülümserlerdi montlarını berelerini çıkarırken. Herkesin mutlaka selam verip yanına oturacağı biri olurdu. Hiç kimse yoksa Turgay Abi ya da kardeşi vardı. “Turgay Abi selam, bi çay alayım abi” der, hemen bir tabure bulup otururdu insanlar. Ortası hasır ipten tahta tabureler vardı Ezgi’de, çoğunun da ortası çökmüş olurdu.
O gün, içerinin sıcağını hatırlıyorum. Belki de Ezgi’nin en güzel zamanlarıydı. Biz saz çalmaya başladığımızda müziğin sesi kapanırdı, biz biraz ara versek çalmaya yine duyardık müziği. Hiç konuşulmamış, hiç talep arz olmamış sessiz bir anlaşma gibiydi bu; orada birileri bir şeyler çaldığında müziğin sesinin kesilmesi.
Taylan, elini uzatıp “bakabilir miyim” diyerek sazımı istediğinde bu metalci ya da rockçı tipli birinin saz çalabilecek olması o an beni gerçekten çok şaşırtmıştı. Bir an için sanırım gitar çalıyor ve sazı da şimdi gitardan aşina hareketlerle çalmaya çalışacak, anlamlı ezgiler çıkaracak, saz üzerinde gitar tutuşuyla akor arayacak, bulamayacak ve biz bir gitarcının eline ilk defa sazı eline almış gibi bir uğraş içinde birkaç ezgiye ve akor arayışına şaşıracaktık. Ama hiç öyle olmadı. Taylan sazı aldı ve ben, aynı benim gibi çocukluğundan beri çaldığını düşündüm o an. Tekrar biri saz çalmaya ve akabinde söylemeye başladığında ortamda çalan müzik sustu birden. Sazın yakınında oturanlar sessizce dinlemeye başladılar. Yanlış hatırlamıyorsam Taylan ya Tutam Yar Elinden türküsünü ya da Ezeli türküsünü söylemişti ilk. Yanlış da hatırlıyor olabilirim. Sazı iyi çalışıyordu ve sesi saz çalışından da iyiydi. Türküyü söylemeye başladığında kafe daha da sessizleşmişti. O gün tanışmıştık Taylan’la.