28 Şubat 2009 Cumartesi
22 Şubat 2009 Pazar
Ezgi Çay Ocağı
Birbirini orada tanımış bir çok insanın nefesiyle ve sohbetleriyle ısınıyordu bu çay ocakları.
Tavla sesleri olurdu olmasına ama satranç daha çok oynanırdı sanki. Satrancın çevresinde sığabildikleri kadar sığarlardı insanlar, görseniz teke tek değilde beşe beş oynanıyor bu oyun zannederdiniz. Bir de kitap ve film tartışmaları olurdu. Ama en çok siyasi tartışmalar... Herkes okuduğu kadar bilip, bildiği kadar konuşurdu. Türkiye'yi kurtarmak değildi tabiki hiçbirinin amacı, ama kurtuluş yolunu bilmenin veya bulmanın hazzını yaşardı insanlar o çay ocaklarında ellerinde çay ve sigarayla.
Hayatla, sanatla, insanlarla ilgili ve bunlara meraklı insanlar topluluğuydu ordakiler. Çay veren de öyleydi, çay içen de.
Saz çalanlar, gitar çalanlar, bendir çalanlar, bazen ud çalanlar, bazen klasikçiler, bazen devrimciler, genelde türkücüler...Bir zamanlar sahnelerden para kazanmışlar, şu anda sahnede olanlar ve ileriki bir zamanda sahnede olacaklar; hepsi de aynı çatı altında, bir elinde çayları, enstrumanları duvara dayanmış güvende, sisli ve soğuk bir öğleden sonra, elektrik sobasıyla ısındığı varsayılan insan sıcaklığının bariz hissedildiği bu izbe yerde,mutlular.
Üniversite öğrencisi çoğu. Ankara'nın o değerli üniversitelerini kazanmış ama aradıklarının üniversitede olmadığına kanaat getirmiş aklı zehir, fikri insancıl ve bıraksalar toplumu yirmi yıl ileri bir insaniyete taşıyacak güce ve akla sahip insanlar.
Turgay Abi çay ocağını kardeşiyle birlikte işleten eski solcu denilen eski devrimcilerden. Çay ocağında çay dolduran Deniz Abi var, gazetecilik okuyor o sıralar. Küçük hasır taburelerde Marx, Lenin, Troçky tartışılırken Deniz Abi de giriyor lafa. Birileri saz çalıyor düşük bir perdeden, Turgay Abi duyuyor bunu teybi kapatıyor.
Herkes aşina birbirine. Tıp fakültesine hazırlanan hafif kilolu sesi güzel kız , ismini bilmese de selam veriyor hafifçe kafasını sallayarak ve gözlerini kapatarak yanından aynı selamı ona veren yaşıtı bir gence, artniyetsiz ve şüphesiz.
Siyah giyinen, küpeli, uzun saçlı, kulaklarında kulaklıklar, sırtlarında gitarlar (çoğu zaman elektrogitar), herkes kadar sosyal olmayan ama oradaki sosyallikle ters düşmeyen bir grup da var bu çay ocağında.
Uçurum yok kimsenin arasında. Herkes farklı gibi görünse de kimse yabancı değil birbirine burada. Özgürlük bu olsa gerek ey okur!
Orada çay içen herkes yaşamı özgürlük dağından seyretmeyi seviyor. Dışardaki soğuk değil onları buraya toplayan, burada onları mutlu kılan elektrik sobasının sıcaklığı değil. Çayın ucuz olması bile değil.
Adı şimdi de "Ezgi", Ankara Konur Sokakta bir apartmanın arka tarafında saklı duran çay ocağının. Ama şimdi Turgay Abi yok, Deniz Abi yok, Marx tartışılmıyor artık orada, Lenin unutulmuş, bildiriler dağıtılmıyor, saz çalınmıyor ve çalındığında bilgisayardan çalan müziğin sesi biraz daha yükseliyor. Çay ucuz değil, satrançlar rafta, oynayan tek tük. İzbe değil artık orası, samimi değil, kimseyi selamlamadan girilebilen, adisyonlu, garsonlu, bildiğimiz, sıradan o kafeler gibi bir yer, adı çay ocağı değil artık Ezgi'nin. Adı; Cafe...Ezgi Kafe.
Belki de on sene önce orada çay içip birbirini tanıyan insanlar bir daha birbirlerini hiç göremeyecekler ama birbirlerini hep benim onları andığım gibi özlemle ve bir dönemin en güzel anları hatırlandığındaki mutlulukla anacaklar. Ezgi çay ocağında göz göze geldiğim, konuştuğum, güzel anlar paylaştığım kim varsa; en samimi duygularımla selam ederim. Onlar beni hiç duymasalar da...
http://www.sosyomat.com/etiket/konur%20sokak
Behinde Blue isimli bir arkadaş:
Ezgi çay ocağı konur sokağın incisi Ankaranın vazgeçilmeziydi benim için. Gençler bilmezler bundan 5-6 sene önce hakan ve turgay abilerin elindeyken inanılmaz bir atmosferi vardı. her yaştan gencin (liselisi üniversitelisi orta yaşlısı vs vs) bir şekilde kendini türkiye ortalamasının dışında gören herkesin akıl almaz biçimde kendini evinde hissettiği, sözle anlatılmaz kendine dair bir demokrasisi olan bir yerdi. Şöyle diyelim isterseniz Sartre picasso türk olsaydı kesin ezgi de olurlardı sabah akşam! Alışkanlık yapmıştı o dönemde. ezgi tayfası ismen tanışmasalar bile birbirlerini tanırlardı. Bu arada söylemeden geçemicem kızları TAŞ gibi erkekleri YAKIŞIKLI ve entellektüeldi. :))) Sonra olanlar oldu hakan ve turgay devrettiler ezgiyi... Önce metruk ama sıcak havası yerini modern ama sıradan bir atmosfere bıraktı. kimliğini ve müşteri profilini yitirdi yani.Gerçi eski müdavimleri de artık değişmişlerdi gençlik de eski gençlik değildi. AMA şimdilerin kendini farklı görenlerinin takılabileceği bir yer değil ezgi (2 sene önce gördüğümde durumu berbattı tikky bi yer olmuştu) bi kaç ahkamı okudum hayal edebiliyorum şimdi hepten beter olmuştur!gene de eski günleri anmak babında göz aşinalığım olan hatta tesadüfen karşılaştığımda bakmaktan kendimi alamadağım ünlülerinden özellikle birini kendi taktığım isimle anmak isterim. 1 Numara inan bana hala 1 numarasısın gönlümün! :P
efrengreenmacun isimli arkadaş :
ezgieski çay bahçesiyeni çay pubı.iğrençyıllar önce satranç oynar üstadlardan bişiler kapcam diye sevinirdim.şimdi sadece kreş çocukları takılıp birbirine bağırıp çağırıp gürültü yapıyorlar.naylon tavanıyla ufacık taburelerine hasret kalınmış bir çay bahçesiydi halbuki
Eksisozluk'te Ezgi Çay Ocağı
konur sokakta bulunan her türden canlının takılabildiği mistik ocak.daha önceleri daha güzeldi diyebiliriz burası için. sadece bilenlerin gittiği bir yer olan ezgi bu aralar para basma olayına giriştiği için cazibesini baya bir kaybetmiş durumda. nerde o eski akşamlar. millet işini bitirince gider ezgide çay içer sohbet ederdi. geç olunca da nihayete geçip arjantinlerin dibine vururlardı.tabi her güzel ve özel şey gibi ezgi bozuldu nihayet kayboldu.özlüyoruz.
artık "ezgi cafe" olan yer.
Tavla sesleri olurdu olmasına ama satranç daha çok oynanırdı sanki. Satrancın çevresinde sığabildikleri kadar sığarlardı insanlar, görseniz teke tek değilde beşe beş oynanıyor bu oyun zannederdiniz. Bir de kitap ve film tartışmaları olurdu. Ama en çok siyasi tartışmalar... Herkes okuduğu kadar bilip, bildiği kadar konuşurdu. Türkiye'yi kurtarmak değildi tabiki hiçbirinin amacı, ama kurtuluş yolunu bilmenin veya bulmanın hazzını yaşardı insanlar o çay ocaklarında ellerinde çay ve sigarayla.
Hayatla, sanatla, insanlarla ilgili ve bunlara meraklı insanlar topluluğuydu ordakiler. Çay veren de öyleydi, çay içen de.
Saz çalanlar, gitar çalanlar, bendir çalanlar, bazen ud çalanlar, bazen klasikçiler, bazen devrimciler, genelde türkücüler...Bir zamanlar sahnelerden para kazanmışlar, şu anda sahnede olanlar ve ileriki bir zamanda sahnede olacaklar; hepsi de aynı çatı altında, bir elinde çayları, enstrumanları duvara dayanmış güvende, sisli ve soğuk bir öğleden sonra, elektrik sobasıyla ısındığı varsayılan insan sıcaklığının bariz hissedildiği bu izbe yerde,mutlular.
Üniversite öğrencisi çoğu. Ankara'nın o değerli üniversitelerini kazanmış ama aradıklarının üniversitede olmadığına kanaat getirmiş aklı zehir, fikri insancıl ve bıraksalar toplumu yirmi yıl ileri bir insaniyete taşıyacak güce ve akla sahip insanlar.
Turgay Abi çay ocağını kardeşiyle birlikte işleten eski solcu denilen eski devrimcilerden. Çay ocağında çay dolduran Deniz Abi var, gazetecilik okuyor o sıralar. Küçük hasır taburelerde Marx, Lenin, Troçky tartışılırken Deniz Abi de giriyor lafa. Birileri saz çalıyor düşük bir perdeden, Turgay Abi duyuyor bunu teybi kapatıyor.
Herkes aşina birbirine. Tıp fakültesine hazırlanan hafif kilolu sesi güzel kız , ismini bilmese de selam veriyor hafifçe kafasını sallayarak ve gözlerini kapatarak yanından aynı selamı ona veren yaşıtı bir gence, artniyetsiz ve şüphesiz.
Siyah giyinen, küpeli, uzun saçlı, kulaklarında kulaklıklar, sırtlarında gitarlar (çoğu zaman elektrogitar), herkes kadar sosyal olmayan ama oradaki sosyallikle ters düşmeyen bir grup da var bu çay ocağında.
Uçurum yok kimsenin arasında. Herkes farklı gibi görünse de kimse yabancı değil birbirine burada. Özgürlük bu olsa gerek ey okur!
Orada çay içen herkes yaşamı özgürlük dağından seyretmeyi seviyor. Dışardaki soğuk değil onları buraya toplayan, burada onları mutlu kılan elektrik sobasının sıcaklığı değil. Çayın ucuz olması bile değil.
Adı şimdi de "Ezgi", Ankara Konur Sokakta bir apartmanın arka tarafında saklı duran çay ocağının. Ama şimdi Turgay Abi yok, Deniz Abi yok, Marx tartışılmıyor artık orada, Lenin unutulmuş, bildiriler dağıtılmıyor, saz çalınmıyor ve çalındığında bilgisayardan çalan müziğin sesi biraz daha yükseliyor. Çay ucuz değil, satrançlar rafta, oynayan tek tük. İzbe değil artık orası, samimi değil, kimseyi selamlamadan girilebilen, adisyonlu, garsonlu, bildiğimiz, sıradan o kafeler gibi bir yer, adı çay ocağı değil artık Ezgi'nin. Adı; Cafe...Ezgi Kafe.
Belki de on sene önce orada çay içip birbirini tanıyan insanlar bir daha birbirlerini hiç göremeyecekler ama birbirlerini hep benim onları andığım gibi özlemle ve bir dönemin en güzel anları hatırlandığındaki mutlulukla anacaklar. Ezgi çay ocağında göz göze geldiğim, konuştuğum, güzel anlar paylaştığım kim varsa; en samimi duygularımla selam ederim. Onlar beni hiç duymasalar da...
***
http://www.sosyomat.com/etiket/konur%20sokak
Behinde Blue isimli bir arkadaş:
Ezgi çay ocağı konur sokağın incisi Ankaranın vazgeçilmeziydi benim için. Gençler bilmezler bundan 5-6 sene önce hakan ve turgay abilerin elindeyken inanılmaz bir atmosferi vardı. her yaştan gencin (liselisi üniversitelisi orta yaşlısı vs vs) bir şekilde kendini türkiye ortalamasının dışında gören herkesin akıl almaz biçimde kendini evinde hissettiği, sözle anlatılmaz kendine dair bir demokrasisi olan bir yerdi. Şöyle diyelim isterseniz Sartre picasso türk olsaydı kesin ezgi de olurlardı sabah akşam! Alışkanlık yapmıştı o dönemde. ezgi tayfası ismen tanışmasalar bile birbirlerini tanırlardı. Bu arada söylemeden geçemicem kızları TAŞ gibi erkekleri YAKIŞIKLI ve entellektüeldi. :))) Sonra olanlar oldu hakan ve turgay devrettiler ezgiyi... Önce metruk ama sıcak havası yerini modern ama sıradan bir atmosfere bıraktı. kimliğini ve müşteri profilini yitirdi yani.Gerçi eski müdavimleri de artık değişmişlerdi gençlik de eski gençlik değildi. AMA şimdilerin kendini farklı görenlerinin takılabileceği bir yer değil ezgi (2 sene önce gördüğümde durumu berbattı tikky bi yer olmuştu) bi kaç ahkamı okudum hayal edebiliyorum şimdi hepten beter olmuştur!gene de eski günleri anmak babında göz aşinalığım olan hatta tesadüfen karşılaştığımda bakmaktan kendimi alamadağım ünlülerinden özellikle birini kendi taktığım isimle anmak isterim. 1 Numara inan bana hala 1 numarasısın gönlümün! :P
efrengreenmacun isimli arkadaş :
ezgieski çay bahçesiyeni çay pubı.iğrençyıllar önce satranç oynar üstadlardan bişiler kapcam diye sevinirdim.şimdi sadece kreş çocukları takılıp birbirine bağırıp çağırıp gürültü yapıyorlar.naylon tavanıyla ufacık taburelerine hasret kalınmış bir çay bahçesiydi halbuki
Eksisozluk'te Ezgi Çay Ocağı
konur sokakta bulunan her türden canlının takılabildiği mistik ocak.daha önceleri daha güzeldi diyebiliriz burası için. sadece bilenlerin gittiği bir yer olan ezgi bu aralar para basma olayına giriştiği için cazibesini baya bir kaybetmiş durumda. nerde o eski akşamlar. millet işini bitirince gider ezgide çay içer sohbet ederdi. geç olunca da nihayete geçip arjantinlerin dibine vururlardı.tabi her güzel ve özel şey gibi ezgi bozuldu nihayet kayboldu.özlüyoruz.
artık "ezgi cafe" olan yer.
20 Şubat 2009 Cuma
emülasyon
derin bir çukura çekiliyor zekamız ve geçmişimizi unutuyoruz,serdarlığımızı...
Biri bize "kaç kişisiniz" diye sorsa : hiç düşündük mü cevabını?
şiir tarifi :
bir tutam gözyaşı, bir kaç kelime,
isteğe bağlı kıskançlık, ihtiras, kin, sevgi, ayrılık, vs..
bolca aşk koyun yeterki...kıvamı tutturur o!
fazla bir şey gerektirmez "şiir" yazmak tarifi belli 21.yy.'da...
Eskiden daha doğal malzemeler kullanırlardı insanlar
-birebir yaşayarak ve tadarak ve okuyarak, insanlık için insanlığa ; karşılıksız.-
and justice for all
Şiir! 21.y.y.'da ergenlik sivilcesi gibi,
ilan gibi,afiş sanki...
içi boş dışı tehdit gibi (birinden birine söylenen)
Connecting people..
bir ip sanki şiir (birinin birine uzattığı,tutsun diye)
reklam sloganı,
satış arttırıcı öge,
prezentable...
21.y.y'da insanlar....
Çoğu aramakta,
"acaba ne arasam" diye bir kayboluş seziyorum,
Biri bize "kaç kişisiniz" diye sorsa : hiç düşündük mü cevabını?
şiir tarifi :
bir tutam gözyaşı, bir kaç kelime,
isteğe bağlı kıskançlık, ihtiras, kin, sevgi, ayrılık, vs..
bolca aşk koyun yeterki...kıvamı tutturur o!
fazla bir şey gerektirmez "şiir" yazmak tarifi belli 21.yy.'da...
Eskiden daha doğal malzemeler kullanırlardı insanlar
-birebir yaşayarak ve tadarak ve okuyarak, insanlık için insanlığa ; karşılıksız.-
and justice for all
Şiir! 21.y.y.'da ergenlik sivilcesi gibi,
ilan gibi,afiş sanki...
içi boş dışı tehdit gibi (birinden birine söylenen)
Connecting people..
bir ip sanki şiir (birinin birine uzattığı,tutsun diye)
reklam sloganı,
satış arttırıcı öge,
prezentable...
21.y.y'da insanlar....
Çoğu aramakta,
"acaba ne arasam" diye bir kayboluş seziyorum,
kendime inanmak istemiyorum..
ö.e
18 Şubat 2009 Çarşamba
Desperate...
Yanmışım. Küllerim üstümde, ağır.
Islak bir yorgan gibi zaman üstümde, üşümekteyim.
Islak bir yorgan gibi zaman üstümde, üşümekteyim.
***
Yılların olgunluğu ve beklemenin erdemi ile tebessüm ediyorum sabaha ve güne. "Gün gelir" diyor içimdeki umut, "avludaki güvercinler gibi uçuşur üstümdeki küller". Dirilir toprağım ve yeşillenir yollarım.
***
Acı, kaygı, umutsuzluk... Varlıklarını ispatlarcasına gözlerimden belli. Yaşamımı anlamlı kılan ne varsa uzak, anlamım yitik.
***
Delik deşik pantolonlu, elleri kir pas içinde, tırnakları uzun ve içleri siyah, ceplerinde çöpler, yırtık ayakkabıları...
Elleri işçimen, başı ve burnu gibi boynu da dik sırtı da, gözleri siyah, gözleri ateş...
***
Sonsuz kapasiteli gibi beynim. Ve atom bombası denemelerinin yapıldığı büyük okyanuslar gibi. Bombalar patlar ve herşey yine eskisi gibi kalır, olduğu gibidir sanki.
***
"Dağılmış pazar yerleri" benzetmesi vardır E.Cansever'in bir şiirinde...
Bir şair olur bazen, bir müzik adamı, kim olduğu önemli değil de hani; farklı zamanlarda farklı mekanlarda ve apayrı hayatlarda yine böyle bir durumda sanki O da benim hissettiğimi hissetmiş. Herkes bağlı birbirine, ölen de doğmayan da...
***
Desperate...Ahh geleceğin yorucu günleri.
Erdem değil artık mutluluk bilesin,
Amaç ya da sonuç değil.
Bir ispat çabası,
Varolmanın ötesi, yaşam mücadelesi.
Hayat Usta: Etim senin kemiğim benim.
ö.e Şubat 2009
kim? ne demiş?
Müzik söylenemeyenleri ifade eder ve sessiz kalması imkânsızdır. Victor Hugo
Sessizlikten sonra ifade edilemeyenleri en iyi ifade eden şey müziktir. Aldous Huxley
Müzik bir erkeğin yüreğinde ateş yakabilmeli ve bir kadının gözünden yaş akıtabilmeli. Beethoven
Tüm güzel müzikler çoktan peruklu insanlar tarafında yazılmış. Frank Zappa
Duyulan melodiler tatlıdır, duyulmayanlar ise daha tatlı. John Keats
Orada olanı çalma, orda olmayanı çal. Miles Davis
İyi bir sese her türlü enstrüman eşlik edebilir çünkü iyi bir ses her türlü enstrümana eşlik eder. Cesaria Evora
Müziğin asıl gücü insanı bestecisinin hayal dünyasına sürüklemesidir. Beethoven
Müzik insanı önce kendisiyle sonrada diğer insanlar ve evren ile bütünleştiren en etkili araç yada en kısa yoldur. Sufi Inayat khan
Varedilen herşey "ol"emri yani bir ses ile yaratılmıştır.Bu nedenle hepsinin özünde ritm ve ton yani müzik vadır. Sufi Inayat khan
Gerçek müziğin farkına varan ve onun ardındaki sırrı çözebilenler bütün evren ile aynı frekansı titreştirir ve herşeyle anlaşıp konuşabilirler. Sufi Inayat khan
Müzik bize hoş ve eğlenceli bir zaman geçirme aracı gibi gözüksede asıl önemi, insanı canlı tutan ve vücudunda kesintisizce akan bir özellik taşımasıdır. Sufi Inayat khan
Eğer müzik akla ve duygununn üst katlarına seslenmemiş olsaydı ona sanat diyemezdik, onu basit gösteri danslarının estetik katına alırdık. Bütün sanatlar içinde yapısı gereği insan duygularını en çok avucu içine alan fiziksel olarak insanı büyüleme gücü en yüksek olan sanattır müzik. Nıetzche
Müziğin verdiği heyecanın temelinde görüntü imgelemini ve duyguları harekete geçirme gücü vardır ve bu müziğin insan üzerindeki büyüleme gücünün gerekli öğelerinden biridir. Nıetzche
Müzik temelde bizde belli bir oranda güç kazanan yaşam duygusunun özünde gizli olan acıyı anlatır; müziğin verdiği heyecanın yapısındada bu acıdan uzaklaşıp onu uzaktan izleme düşüncesi vardır. Nıetzche
Müzik gökle toprak arasında bir ahenktir. Konfüçyüs
Bağlılık müziğin temelidir neşe ve memnuniyet ise müziğin memurlarıdır. Doğruluk merasimin cevheridir. Ciddiyet saygı ve nezaket merasimin sistemleridir. Konfüçyüs
Müzik mukaddes insanlara neşe verir. Ve insanın kalplerini iyileştiren bi şeydir. İnsanlardaki derin etkiyi değiştimesi dolayısıyla eski kralla onları ders olarak gösterirler. Konfüçyüs
Duygularımı şiirlere anlatamam çünkü şair değilim. Kendimi gölgeler ve ışıkla ifade edemem çünkü ressam değilim. Düşüncelerimi hareketlerlede açıklayamam çünkü dansçı değilim. Ama bunların hepsini müzikle yapabilirim. Çünki be bir müzisyenim. Mozart
Müziğini değiştirirseniz sitenin duvarları yıkılır. Eflatun
Müziği sevmeyene insan dememeli onu seven ancak yarım insandır; müzik yapansa tam insan. Goethe
İfadenin güvenli oluşu konuşmacının düşüncesine nasıl kanatlar takarsa müzikte duyguya öyle. Goethe
Müzik öğrencilerini sımsıkı tutar ses ve ölçüden kaçamazlar. Goethe
Öyle sanıyorumki herşeye ve her sanat duygusuna müzik duygusu eşlik etmelidir; İddiamı teori ve deneyimlerimle desteklemek isterdim. Goethe
Sessizlikten sonra ifade edilemeyenleri en iyi ifade eden şey müziktir. Aldous Huxley
Müzik bir erkeğin yüreğinde ateş yakabilmeli ve bir kadının gözünden yaş akıtabilmeli. Beethoven
Tüm güzel müzikler çoktan peruklu insanlar tarafında yazılmış. Frank Zappa
Duyulan melodiler tatlıdır, duyulmayanlar ise daha tatlı. John Keats
Orada olanı çalma, orda olmayanı çal. Miles Davis
İyi bir sese her türlü enstrüman eşlik edebilir çünkü iyi bir ses her türlü enstrümana eşlik eder. Cesaria Evora
Müziğin asıl gücü insanı bestecisinin hayal dünyasına sürüklemesidir. Beethoven
Müzik insanı önce kendisiyle sonrada diğer insanlar ve evren ile bütünleştiren en etkili araç yada en kısa yoldur. Sufi Inayat khan
Varedilen herşey "ol"emri yani bir ses ile yaratılmıştır.Bu nedenle hepsinin özünde ritm ve ton yani müzik vadır. Sufi Inayat khan
Gerçek müziğin farkına varan ve onun ardındaki sırrı çözebilenler bütün evren ile aynı frekansı titreştirir ve herşeyle anlaşıp konuşabilirler. Sufi Inayat khan
Müzik bize hoş ve eğlenceli bir zaman geçirme aracı gibi gözüksede asıl önemi, insanı canlı tutan ve vücudunda kesintisizce akan bir özellik taşımasıdır. Sufi Inayat khan
Eğer müzik akla ve duygununn üst katlarına seslenmemiş olsaydı ona sanat diyemezdik, onu basit gösteri danslarının estetik katına alırdık. Bütün sanatlar içinde yapısı gereği insan duygularını en çok avucu içine alan fiziksel olarak insanı büyüleme gücü en yüksek olan sanattır müzik. Nıetzche
Müziğin verdiği heyecanın temelinde görüntü imgelemini ve duyguları harekete geçirme gücü vardır ve bu müziğin insan üzerindeki büyüleme gücünün gerekli öğelerinden biridir. Nıetzche
Müzik temelde bizde belli bir oranda güç kazanan yaşam duygusunun özünde gizli olan acıyı anlatır; müziğin verdiği heyecanın yapısındada bu acıdan uzaklaşıp onu uzaktan izleme düşüncesi vardır. Nıetzche
Müzik gökle toprak arasında bir ahenktir. Konfüçyüs
Bağlılık müziğin temelidir neşe ve memnuniyet ise müziğin memurlarıdır. Doğruluk merasimin cevheridir. Ciddiyet saygı ve nezaket merasimin sistemleridir. Konfüçyüs
Müzik mukaddes insanlara neşe verir. Ve insanın kalplerini iyileştiren bi şeydir. İnsanlardaki derin etkiyi değiştimesi dolayısıyla eski kralla onları ders olarak gösterirler. Konfüçyüs
Duygularımı şiirlere anlatamam çünkü şair değilim. Kendimi gölgeler ve ışıkla ifade edemem çünkü ressam değilim. Düşüncelerimi hareketlerlede açıklayamam çünkü dansçı değilim. Ama bunların hepsini müzikle yapabilirim. Çünki be bir müzisyenim. Mozart
Müziğini değiştirirseniz sitenin duvarları yıkılır. Eflatun
Müziği sevmeyene insan dememeli onu seven ancak yarım insandır; müzik yapansa tam insan. Goethe
İfadenin güvenli oluşu konuşmacının düşüncesine nasıl kanatlar takarsa müzikte duyguya öyle. Goethe
Müzik öğrencilerini sımsıkı tutar ses ve ölçüden kaçamazlar. Goethe
Öyle sanıyorumki herşeye ve her sanat duygusuna müzik duygusu eşlik etmelidir; İddiamı teori ve deneyimlerimle desteklemek isterdim. Goethe
16 Şubat 2009 Pazartesi
14 Şubat 2009 Cumartesi
insanlar genelde ikiye ayrılırlar...
Bugüne kadar yaşamış olan insanlar içinde hayatını kendi gerçeğine adayan ve böylece kendini gerçekleştirme yolunda yürüyen insanların radikal ve marjinal yaşam biçimleri toplumla, toplum içindeki muhafazakar grupla yaşayış ve düşünce olarak ters düşmeleriyle süregelmiştir ama bu anormal bir süreç değildir. Bu tarihin kendisidir. Toplumun yaşayışına uymayıp toplum yararına teori geliştiren ve yaşadıkları çağda anlaşılmayan yalnızlar, bir sonraki çağda anlaşılıp el üstünde tutulmuşlardır.
***
Kendini topluma bu kadar adamayıp sadece öz mutluluk ve kendi gerçeği için yaşayan ya da yaşamak isteyen, bunu idrak etmiş ve artık toplumdan biri olamama adındaki geri dönülmez yola girmiş insanlardır da aslında bu toplumu değişmiş olarak geleceğe taşıyanlar değil mi?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)