Tavla sesleri olurdu olmasına ama satranç daha çok oynanırdı sanki. Satrancın çevresinde sığabildikleri kadar sığarlardı insanlar, görseniz teke tek değilde beşe beş oynanıyor bu oyun zannederdiniz. Bir de kitap ve film tartışmaları olurdu. Ama en çok siyasi tartışmalar... Herkes okuduğu kadar bilip, bildiği kadar konuşurdu. Türkiye'yi kurtarmak değildi tabiki hiçbirinin amacı, ama kurtuluş yolunu bilmenin veya bulmanın hazzını yaşardı insanlar o çay ocaklarında ellerinde çay ve sigarayla.
Hayatla, sanatla, insanlarla ilgili ve bunlara meraklı insanlar topluluğuydu ordakiler. Çay veren de öyleydi, çay içen de.
Saz çalanlar, gitar çalanlar, bendir çalanlar, bazen ud çalanlar, bazen klasikçiler, bazen devrimciler, genelde türkücüler...Bir zamanlar sahnelerden para kazanmışlar, şu anda sahnede olanlar ve ileriki bir zamanda sahnede olacaklar; hepsi de aynı çatı altında, bir elinde çayları, enstrumanları duvara dayanmış güvende, sisli ve soğuk bir öğleden sonra, elektrik sobasıyla ısındığı varsayılan insan sıcaklığının bariz hissedildiği bu izbe yerde,mutlular.
Üniversite öğrencisi çoğu. Ankara'nın o değerli üniversitelerini kazanmış ama aradıklarının üniversitede olmadığına kanaat getirmiş aklı zehir, fikri insancıl ve bıraksalar toplumu yirmi yıl ileri bir insaniyete taşıyacak güce ve akla sahip insanlar.
Turgay Abi çay ocağını kardeşiyle birlikte işleten eski solcu denilen eski devrimcilerden. Çay ocağında çay dolduran Deniz Abi var, gazetecilik okuyor o sıralar. Küçük hasır taburelerde Marx, Lenin, Troçky tartışılırken Deniz Abi de giriyor lafa. Birileri saz çalıyor düşük bir perdeden, Turgay Abi duyuyor bunu teybi kapatıyor.
Herkes aşina birbirine. Tıp fakültesine hazırlanan hafif kilolu sesi güzel kız , ismini bilmese de selam veriyor hafifçe kafasını sallayarak ve gözlerini kapatarak yanından aynı selamı ona veren yaşıtı bir gence, artniyetsiz ve şüphesiz.
Siyah giyinen, küpeli, uzun saçlı, kulaklarında kulaklıklar, sırtlarında gitarlar (çoğu zaman elektrogitar), herkes kadar sosyal olmayan ama oradaki sosyallikle ters düşmeyen bir grup da var bu çay ocağında.
Uçurum yok kimsenin arasında. Herkes farklı gibi görünse de kimse yabancı değil birbirine burada. Özgürlük bu olsa gerek ey okur!
Orada çay içen herkes yaşamı özgürlük dağından seyretmeyi seviyor. Dışardaki soğuk değil onları buraya toplayan, burada onları mutlu kılan elektrik sobasının sıcaklığı değil. Çayın ucuz olması bile değil.
Adı şimdi de "Ezgi", Ankara Konur Sokakta bir apartmanın arka tarafında saklı duran çay ocağının. Ama şimdi Turgay Abi yok, Deniz Abi yok, Marx tartışılmıyor artık orada, Lenin unutulmuş, bildiriler dağıtılmıyor, saz çalınmıyor ve çalındığında bilgisayardan çalan müziğin sesi biraz daha yükseliyor. Çay ucuz değil, satrançlar rafta, oynayan tek tük. İzbe değil artık orası, samimi değil, kimseyi selamlamadan girilebilen, adisyonlu, garsonlu, bildiğimiz, sıradan o kafeler gibi bir yer, adı çay ocağı değil artık Ezgi'nin. Adı; Cafe...Ezgi Kafe.
Belki de on sene önce orada çay içip birbirini tanıyan insanlar bir daha birbirlerini hiç göremeyecekler ama birbirlerini hep benim onları andığım gibi özlemle ve bir dönemin en güzel anları hatırlandığındaki mutlulukla anacaklar. Ezgi çay ocağında göz göze geldiğim, konuştuğum, güzel anlar paylaştığım kim varsa; en samimi duygularımla selam ederim. Onlar beni hiç duymasalar da...
***
http://www.sosyomat.com/etiket/konur%20sokak
Behinde Blue isimli bir arkadaş:
Ezgi çay ocağı konur sokağın incisi Ankaranın vazgeçilmeziydi benim için. Gençler bilmezler bundan 5-6 sene önce hakan ve turgay abilerin elindeyken inanılmaz bir atmosferi vardı. her yaştan gencin (liselisi üniversitelisi orta yaşlısı vs vs) bir şekilde kendini türkiye ortalamasının dışında gören herkesin akıl almaz biçimde kendini evinde hissettiği, sözle anlatılmaz kendine dair bir demokrasisi olan bir yerdi. Şöyle diyelim isterseniz Sartre picasso türk olsaydı kesin ezgi de olurlardı sabah akşam! Alışkanlık yapmıştı o dönemde. ezgi tayfası ismen tanışmasalar bile birbirlerini tanırlardı. Bu arada söylemeden geçemicem kızları TAŞ gibi erkekleri YAKIŞIKLI ve entellektüeldi. :))) Sonra olanlar oldu hakan ve turgay devrettiler ezgiyi... Önce metruk ama sıcak havası yerini modern ama sıradan bir atmosfere bıraktı. kimliğini ve müşteri profilini yitirdi yani.Gerçi eski müdavimleri de artık değişmişlerdi gençlik de eski gençlik değildi. AMA şimdilerin kendini farklı görenlerinin takılabileceği bir yer değil ezgi (2 sene önce gördüğümde durumu berbattı tikky bi yer olmuştu) bi kaç ahkamı okudum hayal edebiliyorum şimdi hepten beter olmuştur!gene de eski günleri anmak babında göz aşinalığım olan hatta tesadüfen karşılaştığımda bakmaktan kendimi alamadağım ünlülerinden özellikle birini kendi taktığım isimle anmak isterim. 1 Numara inan bana hala 1 numarasısın gönlümün! :P
efrengreenmacun isimli arkadaş :
ezgieski çay bahçesiyeni çay pubı.iğrençyıllar önce satranç oynar üstadlardan bişiler kapcam diye sevinirdim.şimdi sadece kreş çocukları takılıp birbirine bağırıp çağırıp gürültü yapıyorlar.naylon tavanıyla ufacık taburelerine hasret kalınmış bir çay bahçesiydi halbuki
Eksisozluk'te Ezgi Çay Ocağı
konur sokakta bulunan her türden canlının takılabildiği mistik ocak.daha önceleri daha güzeldi diyebiliriz burası için. sadece bilenlerin gittiği bir yer olan ezgi bu aralar para basma olayına giriştiği için cazibesini baya bir kaybetmiş durumda. nerde o eski akşamlar. millet işini bitirince gider ezgide çay içer sohbet ederdi. geç olunca da nihayete geçip arjantinlerin dibine vururlardı.tabi her güzel ve özel şey gibi ezgi bozuldu nihayet kayboldu.özlüyoruz.
artık "ezgi cafe" olan yer.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder